top of page
Ara
Yazarın fotoğrafıHülya Çelebi

Enerji ve Nefes

Güncelleme tarihi: 7 Şub 2021

Nefes enerjimizi nasıl etkiler?

Genel olarak yaşam gücümüzün azalmasının sebebi; zihnimizdeki düşük düzeyde enerji barındıran öfke, nefret, yargılama ve korku gibi düşüncelerdir. Bu tür düşünceler direncimizi azaltır ve fark etmeden de olsa isteklerimizin gerçekleşmesine engel olurlar. Eylemlerimizi, bu tür olumsuz düşüncelerimiz doğrultusunda gerçekleştirdiğimizde, korku seviyemiz artar ve öfkeli, gergin bir insan dönüşebiliriz.


Hepimiz aynı yaşam gücünü paylaşıyor ve aynı görünmez gücün etkisiyle yaşamı sürdürüyoruz. Evrendeki her şey, var olan bu enerjiden ve bu enerjinin hareketinden ibarettir. Ancak bizim, bu enerjiyi dönüştürme gücümüz mevcuttur. Sadece insana verilmiş olan yaratıcılık yeteneğimizle, yaşamı hep birlikte bu şekilde sürdürmekteyiz.


Her birimiz bütünlük içinde olan enerji sisteminin birer parçasıyız ve sürekli birbirimizle etkileşim halindeyiz. Birbirimizi etkileyebilme gücümüzü görmezden gelemeyiz. Biz sadece kas, kemik, salgı bezleri ve hücrelerden oluşan bir sistem değil; düşünce, duygu ve sezgilerden oluşan, içsel bir enerji sistemini de içinde barındıran, birden fazla enerji sistemine sahip varlıklarız. Bu varlık deneyimi, çok daha büyük bir enerji sisteminin içinde ve onunla bütün bir şekilde hareket ediyor. Enerji sisteminin birer parçası olduğumuzu fark ederek ve bunu doğru kullanabilmemiz sayesinde dengeye gelebiliyoruz.


Yüksek ve hızlı bir enerji, düşük ve yavaş bir enerjiyi çözerek kendine dönüştürüyor. Enerjimiz ne kadar yüksekse, bizi zayıf düşüren düşük enerjilerden özgürleşip onları bertaraf etmek ve onları dönüştürmek konusunda o kadar başarılı oluyoruz. Kolektif bilinç sayesinde yakınımızda veya uzakta olan insanları bile etkileme gücüne sahibiz. Tüm bunlar, günlük yaşamda taşıdığımız enerji seviyemizin durumunu belirliyor. Bedenimizin yakıtı olarak kabul edebileceğimiz oksijeni, doğru nefes alarak enerji seviyemizi dengede tutabilmede kullanıyoruz.


Uygulanan Nefes Terapisinin en son evresinde yani enerjinin en yüksek olduğu seviyede, görünmeyen içsel gücümüze tanıklık etmeye başlarız. Buradaki frekans o kadar hızlıdır ki, bu enerjilerin kendi içimizde ortaya çıkmasını sağladığımızda, yaşamın yaratıcı niteliğini de ortaya çıkarmış oluyoruz. Yaşanan bu deneyimde; “sevgi, şefkat, güzellik, gelişme, huşu duyma ve kabul etmeye son derece açık bir haldeyizdir. Bunlar evrensel anlamda varoluşun en yüksek enerjileridir. Biz bu enerjiler sayesinde var olduk ve düşüncelerimizden, duygularımızdan bu düşük enerjileri uzaklaştırabildiğimizde, söz konusu enerjiyle hızlı bir şekilde uyum sağlayabiliyoruz.


Enerji seviyemizi yükseltmenin basitçe yöntemi; “doğru nefes alarak, duyguların dengelenmesini ve stresin düşük ve optimal bir seviyeye ulaşmasını sağlamaktır.

Duyguları reddetmek veya onlarla mücadele etmek yerine; duyguların çalışma mekanizmasını fark ederek, hissettiğimiz duygularla uyumlu hareket etmeliyiz. Duygularımızın seline kapılmadan veya onlar bizi istenmeyen reaksiyonlara sürüklemeden önce onları gözlemlemeyi başardığımızda, kendimize koyduğumuz engelleri de fark edip aşabiliriz.


Tüm duygu, düşünce ve eylemlerimiz, dışarıya bir takım titreşimler yayar. Bizler bu titreşimleri okuyabilen yetenekte varlıklar olduğumuz için jestler, mikro jestler ve mimikler aracılığıyla görünmeyen bir iletişim şekline de sahibiz. Aynı zamanda görünmeyen bağlarla da birbirimize bağlı olduğumuza dair birçok bilimsel kanıt mevcuttur. Öte yandan “ayna nöronlarımız” sayesinde birbirimizin davranışlarını farkında olmadan etkileyebiliyoruz. İlişkide olduğumuz düşük enerjiler aracılığıyla verdiğimiz tepki, daha fazla düşük enerjiye maruz kalmamız sonucunu doğuracaktır. Örneğin: Herhangi biri bize iyi davranmadığında, biz de ona aynı şekilde karşılık verdiğimiz takdirde, bu düşük enerji alanının doğal olarak bir parçası haline geliriz. Sonuçta, oluşan bu alandan kaçınılmaz şekilde herkes etkiye maruz kalacaktır. Bu alandan etkilenmemek ancak basitçe bir farkınlalık ile mümkün olur.

Doğru nefes aldığımızda ve böylece çevremizdeki bu enerjileri fark edip okuyabildiğimizde, kendimiz için doğal bir koruma alanı yaratabiliriz. Çevremizdeki düşük enerjinin bizi olumsuz bir şekilde etkilediğini hissettiğimiz durumların asıl sebebi, o alanın enerji seviyesine uyum gösteriyor olmamızdır. Zihnimizin olumlu düşüncelerde geziniyor olması, nefesimizin doğru alınıp alınmadığıyla direkt ilişkilidir. Bunun ortaya çıkış nedenin bilinçaltımız olduğunu varsayıyor olsak bile bizim, nefesimizi doğru ritimde alıp almadığımızı fark etmek en doğru ve en doğal refleks olmalıdır. Çünkü nefes alarak canlı kalabilen varlıklarız; nefes, yaşamın ifadesidir.


Bedenimizin kendini iyileştirme gücü vardır; bu güce, doğru nefes alarak kolayca katkı verebiliriz. Hücrelerimize giren oksijen miktarının belirleyicisi; aldığımız nefesin şekli ve volümüne bağlıdır. Bu öyle bir görünmez güçtür ki; kalbimizin atmasını, yediklerimizi sindirmeyi, yaralarımızı iyileştirmeyi, saçımızın ve tırnaklarımızın uzamasını sağlayarak bizi hayatta tutar. Bu güç bedenimizi, zihnimizi ve ruhumuzu bir arada tutar. Yaşamı yaratırken araç olarak kullandığımız bedenimizin uyarılarına, bize vermeye çalıştığı mesajlara kulak vermeliyiz ve onun canlı kalmasını sağlayan nefesimize özen göstermeliyiz. Çevremizde insanlara sağlık ve şifa dağıtan kişilerin, yüksek enerji alanı ile bağlantıya geçerek bunu başardıklarını biliyoruz.


45 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Stres ve Duygu

Derin Meditasyon

Comments


bottom of page